TARİH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TARİH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Mayıs 2017 Çarşamba

ALEMDAR MUSTAFA PAŞA

Osmanlı sadrazamlarından. Rusçuklu Hasan Ağa’nın oğlu olup, doğum tarihi bilinmemektedir. Yeniçeri ocağından yetişti. 1768-1774 Osmanlı-Rus harbinde bölüğünün bayrağını taşıdığından Alemdar veya Bayraktar ünvanı verildi. Rusçuk ayanı Tirsinikli İsmail Ağa’nın hizmetinde bulundu. Kendini kabul ettirerek hazinedarlığa yükseltildi. Devlete karşı isyan eden Vidin voyvodası Pazvandoğlu Osman’ın kuvvetlerini yenince, şöhreti etrafa yayıldı. Bu zaferden dolayı rütbesi yükseltildi.

ALEM

Türk-İslam sanatında cami, medrese, türbe gibi kubbeli yapıların, minare külahlarının, sancakların üzerine yerleştirilen tepelikler. Ayrıca bayrak, sancak, alamet ve bir kavim veya topluluğun tanınmış ve şöhretli kişileri için kullanılan bir tabirdir.

Araplarda sancak manasınadır. Umumiyetle altında toplulukların birleştiği alamet ve sancaklara, bu hususta kullanılan timsali işaretlere denir. En eski zamanlardan beri ordu ve asker topluluklarının bir işareti olmak üzere alemler kullanılmıştır.

Türkler önceleri alem olarak at kuyruğundan tuğlar, boynuz, kurt sureti ve hilal şekillerini kullanmışlardır.

7 Mayıs 2017 Pazar

ALAY

 Türkçede tören veya gösteri gayesiyle bir araya gelen topluluğa; başında bir albayın bulunduğu tabur ile tugay arasındaki askeri birliğe; Osmanlılarda askeri ve mülki merasimin tertip ve düzenine verilen ad. Bir kişiyi mizaha almak, küçümsemek manalarına da gelir.

Başında bir albayın bulunduğu, taktik ve kontrol için taburlar, bölükler ve takımlara bölünerek teşilatlanan bir alay aynı s ınıftan olan ve aynı silahları kullanan en büyük birliktir. Her alayın bir sancağı vardır.

6 Mayıs 2017 Cumartesi

ALAİYE BEYLERİ

Alaiye’nin (Alanya), Anadolu Selçuklu Sultanı Birinci Alaeddin Keykubat tarafından fethinden sonra, 1293-1471 yılları arasında burada hakimiyet sürmüş olan beylere verilen ad. Alaiye beyleri, önce Karamanoğullarına, sonra da Memluklere bağlı kaldıklarından, beylik olarak kaydolunmamıştır. Anadolu Selçuklularının son zamanlarında, Alaiye’yi Karamanoğulları zaptettiler. 1293 senesinde Kıbrıs Kralı Alaiye’ye asker çıkardı. Bunun üzerine Karamanoğlu Mecdüddin Mahmud Bey, Memluk Sultanı Melik Eşref Selahaddin adına hutbe okutmak suretiyle tehlikeyi atlattı.

1 . ALAEDDİN KEYKUBAD

Anadolu Selçuklu sultanı, Sultan Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Çok iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi. Türk-İslam an’anesine göre Emir Seyfeddin, Ay-Aba ve Emir Bedreddin Gevhertaş kendisine atabek tayin edildi. Ana dili olan Türkçenin yanında, Farsça, Rumca ve Arapça öğrendi. Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi öğrendi. 1205’te Tokat’ın melikliğine (valiliğine) tayin edilerek devlet idaresini öğrendi ve tecrübe sahibi oldu. Babasının vefatı üzerine Sultanlığa ağabeyi birinci Keykavus seçildi. Bunu kabul etmeyip tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki Tuğrul Şah ile anlaşarak Kayseri’deki ağabeyinin üzerine yürüdü.

ALAEDDİN BEY

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazinin oğlu. Annesi Şeyh Edebali’nin kızı Bala Hatundur. Doğum yeri ve tarihi kesin bilinmemektedir. 1333 (H.733) tarihinden sonra vefat etti. Bursa’da babası Osman Gazinin yanında medfundur. Alaeddin Bey, dedesi Şeyh Edebali’nin terbiyesinde büyüdü. Daha sonra Yenişehir’e babası Osman Gazinin yanına gidip cihad ve gaza ile meşgul oldu.

ALAEDDİN ALİ ÇELEBİ

Osmanlı Devleti zamanında yetişen meşhur müderris, hattat ve Hümayunname yazarı. Asıl adı Alaeddin Ali bin Salih’tir. Bazı kaynaklarda adı Salihzade er-Rumi şeklinde geçer. Filibe’de doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Fatih döneminde doğduğu tahmin edilmektedir. İyi bir tahsil gören Alaeddin Çelebi, Edirne’de devrinin meşhur alimlerinden ve Rumeli Kazaskeri Abdülvasi bin Hayreddin Hızır Efendiden ders aldı. Abdülvasi Efendiden müderrislik diploması aldığından dolayı Vasi Alisi diye meşhur oldu. Hat sanatını Şeşkalem Şükrullah Halifeden öğrendi. Alaeddin Ali Çelebi müderrisliğe Edirne Siraciye Medresesinde başladı. Sonra Bursa’ya tayin olarak sırasıyla; Bayezid Paşa, Ferhadiye ve Hüdavendigar medreselerinde müderrislik yaptı. Uzun yıllar kaldığı Bursa’dan 1537’de Edirne Halebiye Medresesine tayin edildi. Kısa bir süre sonra Edirne Atik (Saatli) Medresesi müderrisliğine getirildi.

3 Mayıs 2017 Çarşamba

ALACAHÖYÜK

Çorum’a bağlı Alaca ilçesinin kuzeybatısında yer alan höyük. Önemli Hitit merkezlerinden olan bu höyük, 310 m genişliğinde 20 m yüksekliğindedir. Çok eski devirlerin önemli doğu - batı yolu üzerindedir. İlk olarak 1835’de W.G. Hamilton tarafından gezilen Alacahöyük, o zamandan beri çeşitli araştırma ve kazılarla hakkında bilgi edinilmeye çalışılan bir yerdi. Buradaki kazılar esaslı olarak 1935 yılında Türk Tarih Kurumu adına yapılmaya başlandı. Bu araştırmaların neticesinde höyükte, dört kültür çağı ve on dört yapı katı tesbit edildi. Birinci kültür çağı denilen dönem M.Ö. 3200 - 2600 yıllarını içine alır. Bu kültür çağına ait olan höyükte kerpiç, kamış, ince ağaç dallarından yapılmış evlerin kalıntıları ile mezarlar ve çanak çömlek bulundu. İkinci kültür çağının dönemi ise, M.Ö. 2500 - 2100 büyük bir yangın neticesinde ortadan kalkmıştır. Burada sadece on dört kral mezarı bulunabilmiştir.

25 Nisan 2017 Salı

AKTİMUR BEY

Ertuğrul Gazinin torunu ve Gündüz Beyin oğlu. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Aktimur Bey, ecdadı gibi cesur olup, amcası Osman Gazinin emrinde askeri ve idari işlerde hizmet etti.

AKROPOLİS

Eski Yunan şehirlerinin en yüksek noktasında yer alan, idari, askeri ve dini yapıların bulunduğu
savunmaya yönelik merkezi kısım. Eski Yunanistan'da şehirlerin kuruluşu dini bir mana taşıdığından, tanrıların oturacağı yerler inşa etmek, Yunan şehir planlamasının temel özelliklerindendi. Akropolis adı verilen binaların bir tepe üstünde olması hem dini hem de askeri açıdan önemliydi. Akropolislerin en meşhuru M.Ö. 5. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen Atina Akropolisi'dir. Sarp ve surla çevrili bir tepenin üzerinde bulunan bu akropolis, şehrin koruyucu tanrıçası olarak kabul edilen Athena'nın evi olarak yapılmıştı. Bugün bu Akropolisten, kutsal bölgenin giriş kapısı Propylara, Athena'nın asıl mabedi ve aynı zamanda Delos Birliğinin hazinesinin saklandığı yer olan Parthenon, tarım tanrılarına özellikle Erikhtonios'a adanan Erekhtheion ile Athena Nike Tapınağı kalmıştır. Çeşitli kazı ve restorasyon çalışmaları neticesinde günümüze kadar gelen, Türkiye'deki Perganon Akropolisi de dünyadaki sayılı Akropolislerdendir.

6 Nisan 2017 Perşembe

AKMEDRESE

Karamanoğullarından Alaeddin oğlu Mehmed’in kardeşi Ali Bey tarafından 1409 yılında Niğde’de yaptırılan medrese. Yapımında kullanılan beyaz kalker taşlarından ve taç yapısındaki mermerden dolayı bu isimle anılmaktadır. Topkapı Sarayı Kütüphanesindeki vakfiyesinden anlaşıldığına göre; Hanefi ve Şafii mezheplerine göre tedrisat yapmak için inşa edilerek vakfedilmiştir.

AKKOYUNLULAR


Bir Türk oymağının İran ve Doğu Anadolu’da kurduğu devlet. Akkoyunluların ne zaman ve hangi yolla Anadolu’ya geldikleri bilinmemektedir. Bazı tarihçilere göre on ikinci asırda Maveraünnehr veya Azerbaycan’dan Doğu Anadolu’ya gelip, Urfa, Mardin ve Bayburt bölgelerine yerleştiler. Akkoyunluların soyu, Oğuz Hana kadar uzanmaktadır. Eski Oğuzların Bayındır boyunun bir oymağı oldukları da söylenmektedir. Bundan dolayı da Akkoyunlu Hanedanı “Bayındır” veya “Bayındırıyye” adları ile anılır. Bayraklarında koyun ambleminin olması, Karakoyunlular gibi, bunların da Orta Asya’da mühim roller oynayan Kon (Koyun) ilinden geldikleri ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Akkoyunlular, hanedanlığının asıl kurucusu olarak görülen Tur Ali Bey zamanında tarih sahnesine çıktılar. Moğollar arasında başgösteren saltanat kavgasının, devletin siyasi kudretini yok etme durumuna getirmesinden faydalanan Türkmen beylerinden Tur Ali Bey, Anadolu, Irak ve Suriye hududlarına akınlarda bulundu. Tur Ali Bey zamanında Akkoyunlulara bu beyin şöhretinden dolayı Tur Alililer de denildi. Tur Ali Bey, müttefik Türkmen beyleri ile Trabzon’a akınlar düzenledi.

AKKADLAR

 Milattan önceki üçüncü bin yılda, Mezopotamya’da yaşamış Sami asıllı bir kavim. Bu kavmin asıl yurdu Arap Yarımadasıdır. Sümerlerden tip bakımından ayrılırlar. Ele geçen resimlerde uzun sakallı, kısa entarili oldukları göze çarpmaktadır. Akkadlar, Mezopotamya’nın kuzeyinde, sonradan Akkad adı verilen bölgeye yerleşmişlerdir. Sümerler ve Elamlar ile birlikte Akkadların Mezopotamya’da on bir siteleri vardı. Akkadların en kalabalık oldukları bölge, Fırat’ın Dicle’ye dirsek yaptığı bölgedeki Siparra şehriydi. Akkadlar, burada çoğalarak Sümerlerin savaş usüllerini öğrenmiş, sonra Sümerlerin sitelerine saldırıp memleketin bir kısmını ele geçirmişlerdir.

21 Ocak 2017 Cumartesi

AKİF MEHMED PAŞA

On dokuzuncu asır Osmanlı Devlet adamı ve şairi. 1787 senesinde Yozgat’ta doğdu. Devrin kadılarından Ayıntabizade Mehmed Efendinin oğludur. Altı yaşında iken babası ile hacca gitti. Hac dönüşü ilk tahsiline Yozgat’ta başladı. Tahsilini tamamladıktan sonra Yozgat ayanı Cabbarzade Süleyman Beyin divan katipliğinde bulundu. Süleyman Beyin vefatı üzerine İstanbul’a gitti. Amcası Reis-ül-küttab Mustafa Mazhar Efendinin yardımı ile Divan-ı Hümayun kalemine katip oldu (1814). Başarılı çalışmalarndan dolayı kısa zamanda arka arkaya terfi etti. 1825’de amedci, 1827’de beylikçi, 1832’de de Reis-ül-küttab oldu. Üç sene sonra efendi ünvanı ve vezirlik rütbesiyle Hariciye nazırlığına getirildi. 1836 senesinde hastalığı sebebiyle vazifeden alındı. Bir sene sonra kendisine daima rakip gördüğü Pertev Paşanın azli ile boşalan Mülkiye nazırlığına getirildi. Bir sene kadar bu görevde kaldıktan sonra hastalığı sebebiyle tekrar nazırlıktan alındı ve Kocaeli mutasarrıflığına tayin edildi. Halkın şikayeti üzerine 1840 senesinde azledilerek, önce Edirne’de daha sonra da Bursa’da ikamete mecbur edildi. Şehzade Abdülhamid Hanın doğumu münasebeti ile sultana sunduğu bir tarih üzerine İstanbul’a dönmesine izin verildi. Süleymaniye’deki konağında ve Boyacıköy’deki yalısında ikamet etti. 1844 senesinde hac farizasını yerine getirmek için Hicaz’a gitti.

AKINCILAR

 Osmanlı Devleti askeri teşkilatında sınır bölgelerinde, düşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek yıpratma harekatında bulunan hafif süvari gruplarına verilen isim. Akıncılar, bazılarının zannettikleri gibi yağma gayesiyle düşman içine giren ve hayatlarını talanla kazanan askeri bir birlik değildi. Akıncıların vazifeleri, akın yapmakla kalmayıp, aynı zamanda düşmanın durumunu, yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplamak gibi istihbarat görevini de yerine getirirlerdi. Bu görevlerini esasa bağlayan kanunları vardı. Akıncılık, babadan oğula geçerdi ve yalnızca Türklere has askeri bir sınıftı. Bunlar, şimdiki askeri teşkilattaki komando birliklerine benzetilebilir. Akıncılar harp zamanında keşif kolu hizmetini görürlerdi. Düşman arazisini dolaşıp, orduya yol açarlar ve kurulması muhtemel pusuları ani ve süratli hareketleri ile bozarlardı. Bundan başka ordunun yolu üzerindeki hububatı muhafaza, yerli halktan aldıkları esirler vasıtasıyla düşman hakkında haber toplamak ve köprü, geçit gibi yerleri emniyet altında tutmak da esas vazifeleri arasındaydı. Akıncılar genellikle asıl ordudan 4-5 günlük mesafede önden giderler ve yukarıda yazılan vazifeleri yerine getirirlerdi.

AKHUNLAR

Beşinci yüzyılda Batı Türkistan ve Afganistan bölgelerinde devlet kuran bir Türk kavmi. Akhunlara Çinliler “Ye-ta”, Araplar “Haytal”, Bizanslılar ise “Eftalitler” demektedirler. Akhunların 5. yüzyıl başlarında Sibirya’daki Hun-Türk imparatorluğunun yıkılması neticesinde batıya göç ederek bu bölgeye yerleşen Hiungnuların bir kolundan oldukları tahmin edilmektedir. Buraya yerleştikten sonra İran’daki Sasaniler ile savaşarak topraklarını genişlettiler. Sasaniler, Akhun saldırılarına Behram Gur zamanında karşı koydular. Onun ölümünden sonra Akhunlar, İran’a baskılarını artırdılar. Akhun İmparatoru Aksungur Han, himayesine aldığı Firuz’u, Sasani tahtına çıkardı (459). Bu yardımına karşılık Telekan ve Tirmiz şehirlerini aldı.

AKÇE


Genel olarak gümüş (beyaz) parayı ifade eden para birimi. İlk defa Selçuklular tarafından kullanılmıştır. Osmanlılarda 1341 yılında Alaeddin Paşa tarafından Orhan Bey namına ilk gümüş Osmanlı parası, beyaz sikke anlamında “Akçe-i Osmani” adıyla bastırılmıştır. İlk basılan akçe altı k ırat ağırlığında idi. Sonraki yıllarda aynı ağırlığı koruyamamıştır. On beşinci asırdan sonra para karşılığı olarak kullanılan akçeye çeşitli adlar verilmiştir (lala yürgüç akçesi, avarız akçesi, geçer akçe ve kalp akçe). Ayrıca değer düşüşüne uğraması sonucu piyasada “züyuf akçe, kırpık akçe, kızıl akçe ve çil akçe” adları altında tedavül edilmiştir. “Çürük akçe” deyimi ile kullanılan para ise bakır sikkeyi ifade etmektedir (Bkz. Sikke).

18 Ocak 2017 Çarşamba

AKALAR

M.Ö. ikinci bin yılında Mezopotamya’da yaşayan en eski  kavimlerden. Homeros’un destanlarında Akaların ismi Akhariler olarak geçmektedir. Akalar, en çok M.Ö. 1600 yılından sonra siyasi ve medeni alanlarda bir varlık gösterebilmişlerdir. Tepelere yaptıkları surlu şatolarda kral ve beyler otururlardı. En mühim yerleşim merkezleri Peleponnesos’daki Agrolis’te olup bunlardan özellikle Mykenai meşhurdur. Akaların M.Ö. 1400 yıllarında çok kuvvetlendikleri görülmüştür. Bu zamanda Girit, Sisam, Rodos, Kıbrıs ve Anadolu’ya kadar gelmişler, Çanakkale Boğazı’na sefer yaparak Troya’yı y ıkmışlardır. Akalar’ın kurduğu devletler M.Ö. 1180 tarihine doğru başlayan Dorlar göçü ile son bulmuştur. Mykenai kültürü denen Akaların kültürü, M.Ö. 1600 yılından sonra etkili olmuştur. Önceleri Girit kültürü etkisi altında kalan bu kültürün en önemli karakteristik yönü, kuyu ve kubbe mezarlarıdır. Yine aynı şekilde Girit kültürü etkisi altında kalan bir yazı sistemleri de vardır; ancak, bu yazı henüz okunamamıştır. Akalar, M.Ö. 1400’de Girit’i aldıktan sonra, kendi memleketleri olan Hellas’ı kültür merkezi haline getirdiler. Akalar’ın kültürü Ege’ye de yayılmış, fakat Dorlar göçünden sonra tamamen kaybolmuştur.

5 Ocak 2017 Perşembe

AHMED RIZA

İttihat ve Terakki Cemiyetinin ve Jön Türkler hareketinin ileri gelenlerinden. 1859 yılında İstanbul’da doğdu. Birinci Meşrutiyetin Ayan Meclisi azasından ve Kırım Harbinde İngilizlerle yakından ilgilendiği için İngiliz Ali Bey diye meşhur bir zatın oğludur. Annesi ise, Avusturyalı bir kadındır. Ahmed Rıza, ailesinden Avrupai bir eğitim gördü. Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra Fransa’ya gitti ve ziraat tahsili yaparak Türkiye’ye döndü. Bursa Maarif müdürlüğü vazifesine tayin edildi. Bu sırada İbrahim Temo, Abdullah Cevdet gibi kişilerin tıbbiye talebesiyken gizlice kurdukları, daha sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alan İttihad-ı Osmani Cemiyetine üye oldu. 1884’te merkezi Paris’te olan Societe des Positivistes’e (Pozitivistler Birliğine) üye olarak, onların fikir ve görüşlerini yeni Türk fikir hareketinin parolası haline getirmeye çalıştı. 1889’da Fransa ihtilalinin yüzüncü yıl dönümü sebebiyle Paris’te açılan meşhur sergiyi gezmek bahanesiyle Avrupa’ya gitti. Yurda dönmeyerek Jön Türkler hareketinin başına geçti. Hayranı olduğu Fransız filozofu Auguste Comte’un: “Pozitif bilimden başka bilim yoktur. İnsanlığa, hiçbir insan üstü varlığa dayanmayan ve insan sevgisinden doğan yeni bir insanlık dini gereklidir. Bu din pozitif (müsbet) sebeplerin üzerine kurulmalı, teolojiye (dini ilimlere) olduğu kadar metafiziğe de sırt çevirmemelidir. İnsanlık dini nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi düşünmeden, kısa hayatımızı daha yaşanılır bir hale (pozitif hale) koyacaktır.

28 Aralık 2016 Çarşamba

AHMED MUHTAR PAŞA

93 Harbinin doğu cephesi kumandanı ve Osmanlı sadrazamı. 1839’da Bursa’da doğdu. Bursa Askeri Lisesini bitirdikten sonra, İstanbul’da Harbiye’ye devam etti. Buradan 1861’de kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Hersek isyanının bastırılmasında ve Karadağ savaşlarında bulundu. Ostrok muharebesinde yaralandı. 1864’te Kozan’daki isyanı bastırmakla görevlendirildi. Bu görevden döndükten kısa bir süre sonra Sultan Abdülaziz Hanın oğlu Yusuf İzzeddin Efendinin öğretmenliğine memur edildi. Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati sırasında Yusuf İzzeddin Efendi ile beraber Padişahın maiyyetinde bulundu. 1870’te Yemen’in merkeze bağlanması için gönderilen ordunun başına geçirildi. Yemen’deki başarılarından dolayı mareşalliğe yükseltildi ve Yemen valiliği verildi. 1873’de kısa bir süre Nafia nazırlığı yapan Ahmed Muhtar Paşa, meşhur 93 Harbi başladığı s ırada Erzurum’daki 4.Ordu Kumandanlığı vazifesinde bulunuyordu. 93 Harbi esnasında Zivin, Gedikler ve Yahniler muharebelerinde Rusları yendi.