21 Ağustos 2016 Pazar

ABDULLAH AYDERÛSÎ


Yemen evliyâsından. İsmi, Abdullah bin Abdullah bin Abdullah Ayderûs, künyesi Ebû
Muhammed'dir. 1538 (H.945) senesinde Yemen'de doğdu.
Abdullah Ayderûsî küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Âlim bir zât olan babasından ilim
öğrendi.Annesi Fâtıma binti Abdurrahmân da, evliyâlık derecelerine kavuşmuş bir hanımdı.
Onun terbiyesi ile yetişti. Ayrıca dînî ilimleri Şihâbüddîn Ahmed, Hüseyin bin Abdullah,
Ahmed bin Abdullah ve başkalarından öğrendi. Sonra, Hindistan'ın Ahmedâbâd şehrinde
bulunan babasının yanına gitti ve okumaya devâm etti. Daha sonra hacca gitti. Hac farîzasını
yerine getirdikten sonra Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevveredeki birçok âlimden ilim
öğrendi. Fıkıh, hadîs, tefsîr ve usûl ilminde yükseldi. Memleketine dönüp ilim ve edeb
öğretmeye, ders vermeye başladı. Çok uzak yerlerden akın akın ilim öğrenmeğe geldiler.
Hadramût beldesinde ilimde en üstün zat oldu. Pek çok kimse talebesi oldu. Muhammed ve
Zeynelâbidîn adındaki oğulları ile,Abdurrahmân Sekkâf, Ebû Bekr Şiblî adlarındaki torunları,
İmâm Abdullah bin Muhammed, Hüseyin bin Abdullah, Şeyhülislâm Ebû Bekr bin
Abdurrahmân, Şihâbüddîn, Kâdı Ahmed bin Hüseyn, Fakîh Abdurrahmân bin Akîl, Seyyid
Ebû Bekr bin Ali, Hüseyn ve başkaları kendisinden ilim öğrendiler.

Abdullah Ayderûsî'nin ömrü, hep ilim öğretmekle geçti. Allahü teâlâ ona uzun ömür verdi.
Çok cömert olup, îtibâr sâhibiydi. Asrının büyük âlimlerinden olduğunu herkes kabul etti.
Yumuşak huyluluğu yanında heybetli olması ile karşısındakine saygı telkin ederdi. Susması
çok olup, lüzumsuz konuşmazdı. Evinde ibâdetle meşgûl olur, ancak cumâ namazı için veya
bir düğün yemeğine çağrıldığında evinden çıkardı. Evinden çıktığında sokaklar onu görmek
ve duâ almak isteyenlerle dolup taşardı. Çok kerâmetleri görüldü. Bir talebesine bir beldeye
gidip orada bulunmasını söyledi, o da gitti. Hocasına bağlılığı ve muhabbeti sebebiyle çok
geçmeden orada hizmetler yapıp mânevî derecelere kavuştu.
Sevdiklerinden birinin kıymetli bir eşyâsı çalınınca, bu duruma çok üzüldü. Ayderûsî onun bu
hâlini görünce; "Falan yere git. Orada bekle, yanına gelen ilk kimseye aldığı malı getirmesini
söyle." Getirip verirse güzel. İnkâr ederse onu al buraya getir." buyurdu. O da yanına ilk gelen
kimseye söyledi. O kimse aldığı malı getirip eksiksiz teslim etti.
Ayderûsî, Yemen'in Terîm şehrinde çok hayır eserleri yaptırdı. Yaptırdığı mescidler
meşhûrdur. Mescid-ül-ebrâr ve Mescid-ün-nûr bunlardandır. Yolcular ve fakîrlerin istifâdesi
için hurma fidanları dikti. Uzun bir zaman gözleri görmez oldu. Sonra açıldı. Fazîlet sâhibi
kimseler onu medh eden kasîdeler yazdılar.
1610 (H. 1019) senesinin Şubat ayının dokuzunda Perşembe günü ikindi namazının secdesini
yaparken vefât etti. Cenâze namazı cumâ günü büyük bir kalabalık tarafından kılındı.
Cenâzesinde sultan ve devlet adamları da yer aldılar. Önceden Yemen'de Terim kasabasının
Zenbil kabristanında hazırladığı yere defnedildi. Sonra mezarın üzerine bir de türbe yapıldı.
!1%231+,1%$&45!+.
Âriflerden biri rüyâsında, Peygamber efendimizi Müdeyhac Mescidinin mihrâbında namaz kılarken
gördü. Abdullah Ayderûsî de Peygamberimize uymuş olarak namaz kılıyordu. Abdullah bin Ahmed
de, Ayderûsî'nin arkasındaki safta idi. Ayderûsî, câminin sahn (ortasındaki boşluk) kısmında idi ve
üzerine yağmur yağıyordu. Rüyâyı gören zât, bu rüyâsını sâlih bir kimseye anlattı. O kimse rüyâyı
şöyle tâbir etti:
Bu rüyâ, Ayderûsî'nin Peygamber efendimize tam uyduğuna; yağmur da, kerâmetlerinin çokluğuna
delâlet eder. Çünkü onun kerâmetleri çoktur.

1) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.196
2) Nûr-üs-Sâfir; s.200
3) El-Meşre-ur-Revî; c.2, s.135

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder