21 Ağustos 2016 Pazar

ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ


Dokuzuncu yüzyıldaki hadîs âlimlerinin meşhûrlarından. Ömerî ismiyle de tanınmıştır. 800
(H.184) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Babasından ve diğer âlimlerden hadîs-i
şerîf rivâyet etti. Kendisinden ise Süleymân bin Muhammed bin Yahyâ bin Urve bin Zübeyr,
İbn-i Uyeyne, İbn-i Mübârek, Mûsâ bin İbrâhim gibi âlimler hadîs-i şerîf bildirmişlerdir.
İbn-i Hibbân; "O, zamânının en zâhidi idi. Dünyâya düşkün olmıyan, âbid, hadîs ilminde sika,
güvenilir bir âlim idi." demiştir.

Fudayl bin İyâd buyurdu ki: "Abdullah bin Abdülazîz ile İbn-i Mübârek'in huzûruna gidip,
yanında bulunmayı çok seviyorum."
Ebû Ca'fer el-Hızâ, Abdullah Ömerî'nin bir gün büyüklerden birisinin şu sözünü naklettiğini
bildirdi: "Kur'ân-ı kerîmi çok okumalı. Çünkü, Kur'ân-ı kerîm, okunup emirlerine uyulduğu
zaman Cennet'e götürür."
Abdullah Ömerî hazretleri dâimâ kitaplarıyla beraberdi. Onları yanından hiç ayırmazdı.
Mutlakâ yanında bakacağı bir kitap bulunurdu. Ona; "Niçin kitapları bu kadar seviyorsun?"
dediler. O, bunlara şu sözlerle cevap verdi: "İnsana kabirden daha ibret verici ve daha çok
nasîhat eden bir şey yoktur. Yalnızlıktan daha emin bir şey yoktur. Kitap ise, insana yakın ve
samîmî bir arkadaştır."
Bir gün şöyle duâ etti: "Yâ Rabbî! Sana, büyüğümüz, küçüğümüz tövbe ederiz.
Tövbelerimizi, doğru kıl. Bizi tövbesine uymayanlardan eyleme, Allahım!".
Ebû Münzir İsmâil bin Ömer anlattı. Abdullah Ömerî şöyle diyordu: "İnsanoğlu gaflete dalar
ise, Allahü teâlânın emirlerini yapmaz ve yasakladığı şeyleri yapmaya başlar. İnsanlardan
korkarak, emr-i ma'rûf ve nehy-i an-il-münker; iyiliği emredip, kötülüklerden alıkoyma
farzını terkeder."
Birisi Abdullah bin Abdülazîz'e; "Bana nasîhat et." dedi. Bunun üzerine, o zâta dönerek;
"Verâ, şüphelilerden sakınmak çok kıymetli bir haslettir. İnsanın kalbinde verânın bulunması,
bütün dünyâya bedeldir. Onun için, bir şey şüpheli ise ondan sakın. Yoksa haram işlersin."
dedi.
Talebelerinden biri; "Şükredici ve sabredici kimlerdir?" diye sorduğunda, Enes bin Mâlik'den
rivâyet ettiği şu hadîs-i şerîfi okudu. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Dünyâ husûsunda,
kendisinden yukarı olanlara, din husûsunda kendisinden aşağıda olanlara bakan
kimseyi, Allahü teâlâ şükredici ve sabredici olarak yazmaz. Dünyâ husûsunda
kendisinden aşağıda olanlara bakıp, din husûsunda kendisinden yukarıda olana bakan
kimseyi Allahü teâlâ, şükreden ve sabırlı bir kul olarak yazar."
Eshâb-ı kirâma karşı çok muhabbeti vardı. Onlar Peygamber efendimizin en yakınları,
dostları, arkadaşları olduğu için bütün müslümanların onları sevmesini emrederdi.
İbrâhim bin Sa'd'dan rivâyet ettiği şu hadîs-i şerîfi sık sık okurdu: "Eshâbım hakkında,
Allahü teâlâdan korkun. Sakın benden sonra onlara düşmanlık yapmayınız. Onları
seven beni sevdiği için sever. Onlara buğzeden, kin tutan, bana düşmanlığından dolayı
böyle yapmış olur. Onlara eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden, Allahü
teâlâya eziyet etmiş olur. Kim Allahü teâlâya eziyet ederse, Allahü teâlânın onu
cezalandırması çok yaklaşmış demektir."
Duâların kabûl olması ile ilgili olarak sorduklarında Peygamber efendimizin şu hadîs-i
şerîflerini nakletti: "Allahü teâlâya yalvarıp duâ etmeden önce ma'rufu (iyiliği) emredip,
münkerden nehyediniz. Günahınıza pişman olup, Allahü teâlâdan af ve mağfiret
dilemeden önce, elbette Allahü teâlâ sizin duâlarınızı kabul etmeyecek. O zaman af ve
mağfiret de olunmayacaksınız. Yahûdî âlimler ve hıristiyan din adamları emr-i ma'ruf
ve nehy-i an-il-münkeri terkettikleri için, Allahü teâlâ onları, kendi peygamberlerinin
lisânı üzere lânetleyip, umumî bir belâ vermiştir."


Muhammed bin Harb el-Mekkî şöyle anlatır:
Abdullah bin Abdülazîz Ömerî hazretleri yanımıza gelmişti. Onun etrafına toplandık. Mekke-i
mükerremenin ileri gelenleri de oradaydı. Bu sırada Abdülazîz Ömerî hazretleri başını kaldırınca,
Kâbe-i muâzzamanın etrafında yükselen sarayları gördü. Şiddetli bir şekilde bağırarak; "Ey bu
köşkleri bu mukaddes mekanın yanına dikenler! Ölünce, yapayalnız kalacağınız mezarların zifiri
karanlıklarını hatırlayınız. Ey zevk ve sefâ sahipleri, ey dünyâ nîmetleri içerisinde yüzenler!
Kabirde, kurtların, böceklerin, yiyecekleri ve gıdâları olacağınızı, şu güzel vücutlarınızın, toprak
altında çürüyeceğini, o gören gözlerinizin akacağını, konuşan dillerinizin susacağını hiç düşündünüz
mü?" Abdülazîz hazretleri bunları söyleyince gözleri doldu.

1) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.5, s. 302
2) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.5, s. 435
3) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.90
4) Tabakât-ül-Kübrâ (İmâm-ı Şa'rânî); c.1, s.65


EVLİYALAR ANSİKLOPEİSİ İNDİR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder